GDO’YU KİMLER TARTIŞIYOR?

18 Haziran 2017, 12:28

GDO’YU KİMLER TARTIŞIYOR?

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerine Dair Yönetmeliği ile Biyogüvenlik Kanunu 26 Eylül itibariyle yürürlüğe girdi. GDO konusuna farklı bir perspektiften bakan akademisyenler ve uzmanlar ise Sabancı Üniversitesi’nin düzenlediği Tarımsal Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Sempozyumu’nda, GDO tartışmalarının bilim adamlarına bırakılmasını istedi.

Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Selim Çetiner’in önderliğinde gerçekleştirilen sempozyum tam da “GDO Yasası”nın yürürlüğe girmesine iki gün kala, 24 Eylül’de düzenlendi.

Türkiye’den, Milano ve Bern üniversitelerinden akademisyenlerin yanı sıra Amerikalı soya üreticileri ve konusunun uzmanı konuşmacılarının tartıştığı, “Biyogüvenlik Yasası ne getiriyor? Ne götürüyor?” sorularının yanıtları bilim ve siyaset arasında bir uçurum olduğuna işaret ediyor. Belçika Horizons sprl’den Prof. Dr. Piet van der Meer, Türkiye’de Biyogüvenlik Yasası ve GDO yönetmeliğine ilişkin ilginç saptamalarda bulunuyor.

Avrupa’da da GDO ile ilgili yasa hazırlanırken birçok açmazla karşı karşıya kaldıklarını ancak bu süreçte utanmadan tekrar tekrar bu yasayı gözden geçirdiklerini aktarıyor. Türkiye’deki yasanın Avrupa yasalarına benzediğini ancak metinde pek çok konuda tutarsızlık olduğuna dikkat çeken Meer, ekliyor: “Bu metinlerde gıda güvenliği ile çevre güvenliği birbirine karımış durumda. Yasa ‘GDO üretmek yasaktır’ diyor, Yönetmelik ise ‘GDO yapmak için uyulması gerekenler’ diyor. Ve biyogüvenlik yasanız sıfır riskten bahsediyor.

Oysa bilim adamları bilir ki bilimsel çalışmalarda muhakkak bir risk faktörü vardır. ‘Genetiği değiştirilmiş bitki ve hayvanların üretimi yasaktır’ deniyor ancak bu kural neyi kapsıyor belirtilmiyor. Laboratuarlarda da mı araştırma yapmak yasak? Ve Yasa’da bu yasakların hiçbir bilimsel dayanağına yer verilmiyor. Üstelik bu konudaki cezalar çok yüksek. Cezanın riskle orantılı olması gerek.

Bu koşullarda hiçbir bilim adamı bu teknoloji üzerine çalışmak istemez.” Meer, yürürlüğe girecek yasayla birlikte Türkiye çiftçisini zor günlerin beklediğine işaret ediyor. Çünkü yasa GDO’lu ürünlerin üretilmesine yasak getirirken ithalatını serbest kılıyor. Meer, önemle üzerinde duruyor: “Türkiye biyoteknolojiyi hiç istemiyorsa bunu net söylemeli. Biyoteknoloji politikasını netleştirmeli. Çünkü bu bir hobi değildir, gıda kalitesini arttırmakla ilgili bir konudur.” Konuşmaların ortak noktası risk faktörü üzerinde birleşiyor. GDO teknolojisi görece olarak yeni bir teknoloji. Üzerinde hali hazırda bilimsel araştırmalar sürüyor.

Amerika gibi birçok ülke GDO’lu ürünlerin üretimini ve ithalatını serbest bırakırken AB ülkeleri ve Türkiye’de bu konu üzerinde kısıtlamalar devam ediyor. Ancak GDO’nun insan sağlığına ve çevreye zararlı olduğuna ilişkin tezler henüz kanıtlanmış değil. Bunun aksini ortaya koyan bilimsel araştırmalar mevcut ancak kesin veriler elde edildiğini söylemek içinse erken. İşte bu noktada risk faktörü devreye giriyor. Bilim adamları her gıda ürününün belli ölçüde sağlığı olumsuz yönde etkileyecek risk içerdiğine dikkat çekiyor.

Seminere konuşmacı olarak katılan Milano Üniversitesi’nden Prof. Dr. Piero Morandini de bu görüşü taşıyanlardan biri. Özellikle GDO’lu ürünlerin alerjik reaksiyonlara sebep olduğu yönündeki iddialara Morandini, “Fındık, fıstık, soya gibi bitkiler zaten alerji yapabilecek besinlerdir. Transgenik bitkilerin alerji yaptığına dairse elimizde bilimsel bir kanıt yok. Hatta siz GDO teknolojisi ile soya fasulyesinin neden olduğu alerjinin önüne geçebilirsiz. Transgenik ürünlerde risk vardır ama doğal yolla üretilen bitkiler de risk taşırlar hatta konvensiyonel tarımla üretilen bitkiler daha fazla risk taşıyabilir.” GDO’lu ürünlerin tüketici boyutunda yoğunlaşan tartışmalarına üreticiler aksi yönde katılıyor denilebilir. GDO’lu tohumları yaygın olarak kullanan Amerikalı çiftçiler transgenik tohumlardan memnun. Laura Foell, Amerika’da soya fasulyesi üreticisi çiftçilerinin kurduğu bir birliğin üyesi (The United Soybean Board-USB), aynı zamanda mısır ve soya konusunda üretim yapan bir çiftçi.

Ailesinin 1880 yılından beri çiftçilik yaptığını söyleyen Foell, 365 hektar alanda tarım yapıyor. “Topraktan ekmeğimizi çıkarıyoruz, bu yüzden de en iyi yöntemleri tarlamızda kullanıyoruz” diyen Foell, başlarda GDO’ya temkinli yaklaştıklarını ve topraklarına uyum sağlayıp sağlamadığını görmek için çiftliklerinin küçük bir alanında deneme amaçlı GDO’lu ürünleri ektiklerini anlatıyor. Şu anda arazilerinin yüzde 90’ında bu ürünlerin ekili olduğunu paylaşan Foell; yabani ot, herbisit ve böceklere karşı GDO’lu ürünlerin dirençliliğine vurgu yapıyor. GDO’lu ürünlere geçtiklerinden bu yana erozyonun azaldığını, toprağı daha az sürdüklerini, sulamanın azaldığını buna bağlı olarak da yakıttan tasarruf ettiklerini paylaşıyor.

Tüm bu söylemler GDO teknolojisinin ne olduğu veya ne olmadığı konusunda sempozyumu izleyenlere olumlu veya olumsuz bir fikir vermiş olmalı. Neredeyse bir güne yayılan sempozyumda bilim adamlarının ortak dili “bırakın GDO konusunu bilim adamları tartışsın” yaklaşımıydı. Biyoteknoloji Yasası’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte tartışmalar için meydan bilim adamlarına bırakılır mı bilinmez. Fakat Bakanlık’ın onayından geçen Yasa’nın hali hazırda gerçek yaşamla çeliştiğinin bir kanıtı da, seminerin tartışma bölümünde sorulan bir soru ile yinelendi: “Madem Türkiye’de GDO çalışmaları yasaklanıyor öyleyse neden son yıllarda üniversitelerin biyomühendislik bölümlerinin sayısı hızla artıyor?”
  Tematik Medya